Susurluk kazası sonrasıydı. Ülkenin gündemini yoğun bir şekilde, Gladyo ve Derin Devlet söylemleri işgal ediyordu. Tüm Televizyon kanallarında,her türden insan çıkıyor,kendince bu örgütlenmeler hakkında açıklamalarda bulunuyorlardı.
Bir akşam yine böyle bir televizyon programına denk geldim. Çok genç olmama rağmen hiç unutmadığım ve unutamayacağım, epey ilgimi çeken bir programla karşılaştım. Şu an adını hatırlamadığım, kendisini eski ülkücülerden diye tanıtan ve herkes tarafında bilinen bir kişi, uzun uzun geçmişte yaşananları anlattı. Açıkçası kendi geçmişi ve yaşadıkları ile tüm hayatının özetini geçti. Tahmin ediyorum o dönemde Altmışbeş yaşın üzerinde olması lazım. Asıl unutamadığım şey; Tüm bu yaşanılanlardan sonra geldiği son noktada, biz KANDIRILMIŞIZ cümlesiydi.
Şöyle durdum bir düşündüm; Bir kişi bütün ömrünü bir dava uğruna harcıyacak ve ömrünün ahir zamanında geldiği son nokta, kandırılmışız olacak. Bir cümle ile bütün hayatını çöpe atacak. Yani bütün ömrünü boşuna yaşamış olacak. Kayıp bir ömür yani. Çok üzüntü verici bir durum değil mi?
O dönemde bu tür söylemleri sadece ülkücü cenahtan duymuyorduk. Aynı şekilde sol cenahtanda buna benzer söylemleri işitiyorduk. En azından benim algılarım o yöne kaymıştı.
Bu aralarda ne kadar sık işitir olduk buna benzer söylemleri. En çok da duyduğumuz kandırılmışız yada kandırmışlar oluyor. Ben bunu bireylerin kandırılması yada kurumların kandırılması olarak ayırarak düşünmek istiyorum.
Bireylerin kandırılma hali sık rastlanılan ve bir nebze anlaşılabilir bir durum olabilir. Bir gruba dahil olmanın sosyolojik ve psikolojik temelleri var. Bundan ötürü bireyler, kendilerini bir grupla ifade etme arzusu içinde olabilir. Nedeni ise; Daha güçlü, daha inanılır, daha etkin bir insan görünme ihtiyacı. Durum böyle olunca kendi düşünce dünyasına en yakın hissettiği bir gruba dahil olma isteği normal olabilir. Böylece ,kendini daha iyi ifade ettiğini, yalnızlık ve güçsüzlük hislerinden bir nebze uzaklaşmış olacak.
Grup ise kişinin bu duygu dünyasından yararlanmak isteyecek, grup çıkarlarına uygun isteklerde bulunacak. Anlaşılabilir durum işte bu.
Bu tip gruplar ekser çoğunlukla inançlar ve etnisite yani ırksal gruplar oluşturuyor. Bunun nedeni ise kişilerin en güçlü duyguları inanç ve soy duyguları olmasından kaynaklanıyor. Belkide gelişmekte olan ülkelerde siyasetin, bu iki duygu üzerinden kurgulanması bu yüzden.
Kurumsal kişiliklerin kandırılma durumlarını anlamak ise mümkün değil. Çünkü kurumlar belli bir mekanizmalar ve ortak kararlarla yönetilmesi beklenir. Hedef politikalar belirlenir, bu hedefe ulaşmak için iş bölümü yapılır ve herkesin üstüne düşeni yapması beklenir. Yönetenler tarafından da gidişatın kontrol ediliyor olması gerekir. Herhangi sapmalar varsa zamanında müdahele ediliyor olmalıdır. Bu hiyerarşi yoksa ve sonuç olumsuzsa karar alıcılar kandırılmış olmaz yetersiz olur.
Belki kurumsal kişiliklerin bir seçim yapma ihtimalinden bahsedilebilir. Fakat bu seçimlerinin sonuçlarınında sorumluluğunu almaları beklenmelidir. Kandırılma hali sorumluluk almadan çok sorumluluktan kaçma halidir.
Bu konuda sonuç olarak söyleyeceğim son söz şu; Kişisel çıkarlarınız için, kişiliğinizden ve düşüncelerinizden taviz vermeyin ki KANDIRILMAYIN.
Esenlikle Kalın