Biliyorum, yazmak daha zor artık. Bir değil,birden fazla kontrol ederek yazıyorsun,yazmak istediklerini. Bazen bu yazdıklarımdan farklı bir sonuç çıkartırlarsa diye düşünüyorsun. Mazallah, terörist olmak epey kolaylaştı. Konuşmak mı ? Tanımadığın ortamda, zaten hiç konuşma, tanıdığın ortamda ise onlra göre konuş zaten.
Tüm sevdiklerin, her gördüğünde uyarıyor zaten. Sakın ha, başına bir iş gelir diye. Kendinden olmasa da onlara gelebilecek olandan çekiniyorsun.
Ama ne yapalım, Ülkemizi, insanımızı seviyoruz. Üstümüze düştüğünü düşündüğümüz konuları yazmaya, söylemeye devam edeceğiz.
Şu an Ülkemizin içinde bulunduğu durum ve Dünya ile ilişkilerimizin kopmasına neden olan olayları anlatmaya çalışacağım.
Aslında herşey Gezi Parkı eylemleri ile başladı. O zamana kadar Uluslararası ilişkiler bakımından tarihin en iyi dönemlerinden birini yaşıyorduk. Ülke olarak, Demokrasi, İnsan Hakları, Ekonomik ilişkiler, Yönetimin, Dünya açısından kabul görmesi en üst seviyelerdeydi. İşte ne olduysa büyük bir kırılma yaşandı. Tüm Dünya Ülkenin başka bir yönünün olduğunu gördü. Zannedersem, Arap baharı rüzgarının sert estiği dönemde, dönemin idarecileri, kendi iktidarlarının tehlike altında olduğu vehmine kapıldı. Ona göre de sert adımlar attı. Oysa ki çok basit yöntemlerle o süreç yönetilebilirdi. Yönetenler sertleştikçe öfke büyüdü. Öfke büyüdükçe yönetim olayları kafasında daha da büyüttü. Açıkçası yönetenler çok kötü bir sınav verdi o olaylarda. Sonuç olarak o süreç Gizli Servislerin çok işine yarayan bir ortam oluşturdu. Ülkede büyük bir itibar kaybına uğradı malesef.
İkinci olay, İran'ın Birleşmiş Milletler kararı ile ambargoya uğraması idi. BM nin bu kararına, yönetenlerin, uymakla yükümlü oldukları BM kararlarına, uyuyor gibi yapıp uymamasından kaynaklandı. Yönetenler değişik gerekçe (Çoğu ticari) ve yöntemlerle ambargoyu deldi. İran'la örtülü ticaret yaptı. Yani Uluslararası Hukuka uymadı. Daha kötüsü ise yakalandı. 17-25 Aralık meselesinin büyük bir kısmı, bu ticaretle bağlantılı davalardı. Dönemin yöneticileri bu davaları kapatmak zorunda kaldı. Fakat ABD bu olayların 1 numarasını yakaladı ve mahkemeye çıkardı. Mahkeme hala devam ediyor. Malesef bu ticaret işinin içine karışan tüm yöneticiler ABD yargısının kapsamı içine girmiş oldu. Ve ABD nin bunu kullanmak istediği de çok açık.
Üçüncü olay ise Suriye ile ilgili. Yönetenlerimiz, Suriye'de Esat rejimini devirmek için, orada Esat'a muhalif tüm grupları destekledi. Daha kötüsü bunların kimler ve amaçları ne diye ilgilenilmedi ilk başlarda. Hatta şimdilerde pkk uzantısı dediklerini bile destekledi. Kafalar epey karışıkmış değil mi? Ama bu destek silah desteğine dönünce ve bu silahlar yolda yakalanınca işin seyri epey değişti. Çünkü bir ülkenin başka bir ülkeye silah vermesi uluslararası hukuk kurallarına tabi. Mit tırları davası bu konularla ilgili işte. Bu mevzu malesef Ülkenin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor.
Bu konuyu, Ülkemizin Dünya ile olan ilişkilerini iyi anlamak için yazdım. Dünya bize nasıl bakıyor bilelim diye. Aslında Dünya ile kavga ediyor görüntümüzün nedenini de bilelim diye. Bu konuyla ilgili daha önemli düşüncem ise,Ülkemizin içinde otoriter davranışların temelinde de bu konular var bence. Bu yüklerden kurtulmadan da Dünyanın Ülkemize bakışını değiştirebileceğimizi de sanmıyorum.
Bence bu YALNIZLIK epey DEĞERSİZ
Esen kalın