Bir süredir yerli ve milli kavramları üzerine kafa yoruyorum. Bulduklarımı sizlerle paylaşmak istedim.
Sabah uyanıyorsun, hava karanlık lambayı açıyorsun, kullandığın elektriğin çok büyük bir kısmı gazdan elde ediliyor. Ülkede doğalgaz yok dışardan alıyorsun. Yani ithal.
Yüzünü yıkayacaksın. Kullandığın musluk ithal.
Kahvaltıya oturdun. Yediğin peynir için yedirdiğin saman ithal. Fazla süt versin diye yedirdiğin yem, genetiği değiştirilmiş mısır hepsi ithal. Hayvan cinslerini saymıyorum bile. Yediğin domatesin,salatalığın tohumları ithal. Onu geçtim ekmeğin buğdayını bile ithal etmeye başladık. Allahtan bir zeytinimiz kaldı. Yakında onlarıda kesmeye başlarız diye endişeleniyorum.
İşe gideceksin, bindiğin tüm araçlar,içine koyduğun tüm yakıtlar hepsi ithal.
Telefonla konuşuyorsun, konuştuğun telefon ithal. Kullandığın şebeke yabancıların.
Kahve içeceksin, oturduğun yer yabancı marka.
Akşam yemeği yemeye oturdun,yediğin et bile ithal.
Sanayi diyoruz, girdi ve aramalların çok büyük bir kısmı ithal. Yerli diye aramal aldığın tüm firmalar yurtdışından ithal ederek sana veriyor.
Tekstilde iyiyiz diyoruz, makinalarını geçtim, çoğu fason. Yani yabancı markalara çalışıyor. Ya da yabancı markaların taklitlerini yapıyor. Yurt dışına sattığımız kendi markamız yok denecek kadar az.
Bilim üretmesi gereken üniversitelere bakıyoruz, doğru düzgün bilimsel çalışma yok. Olanların çoğu alıntı, ya da etkilenerek yapılmış çalışmalar. Ha buna rağmen bilimsel çalışma sayımız olması gerekenin çokta altında. Bu sistemsizlik ve kaynak yetersizliği ile bilim üretmekte mümkün değil malesef.
Bu örnekleri bir gün içerisinde karşılaştığım durumlardan çıkardım. İnanıyorum ki sizler de kendi yaşamlarınızda bunlardan çok karşılaşıyorsunuzdur. Yalnızca bakın.
Hayatımızın her alanında, bu kadar dışa bağımlı olarak yaşadıktan sonra, Nasıl yerli ve Milli olunur onu da bilemiyorum.
Üretmeden, sadece tüketerek yerli ve milli olunmaz.
Herşeyi kendimiz yapamayız bu bir gerçek. Ama ülke olarak yapabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz,katma değeri yüksek bir alan belirleyip, dünya ile rekabet etmemiz mümkün. Biz bu insan gücüne sahibiz. Yeter ki doğru planlayıp buna yönelik hedefler belirleyelim.
Dünyada Milliyetçilik akımları yükseliyor. Ya da yükseldiği söyleniyor. Bunu herkes duymuştur. Konjonktürel olarak bakıldığında evet olabilir. Bunun nedeni Dünyanın küreselleşmesi ve iletişimin çok yaygınlaşmasından kaynaklı. Buna tepki olarak toplumlar, kendi kültürlerini koruma refleksi gösteriyor. Bu da gayet doğal diye bakıyorum. Ancak bence bu geçici bir süreç. Toplumlar bir irleri ile iletişime devam ettikçe, birbirlerini anlamaya başladıkça, birlikte neler yapabileceklerini keşfettikçe, birbirlerini tehdit olarak görmekten vazgeçeceklerdir. Ve Milliyetçilik akımları zayıflayacaktır. En azından toplumlar nezdinde böyle olacaktır. İdareciler bazında ne olur onu bilemem.
Yani demem o ki, konjonktürel milliyetçilikle fazla zaman harcamayalım. Toplum olarak yerli ve milli olmak istiyorsak üretim modeli bir ekonomiye geçmemiz şart. Bunun alt yapısını kuralım. Planlarımızı buna göre yapalım.
Eğer Dünyada başarılı ve etkin olmak istiyorsak.
Dilden çok, el ve gönüle bakın
Benden bu kadar birazda siz düşünün.
Esenlikle
Sabah uyanıyorsun, hava karanlık lambayı açıyorsun, kullandığın elektriğin çok büyük bir kısmı gazdan elde ediliyor. Ülkede doğalgaz yok dışardan alıyorsun. Yani ithal.
Yüzünü yıkayacaksın. Kullandığın musluk ithal.
Kahvaltıya oturdun. Yediğin peynir için yedirdiğin saman ithal. Fazla süt versin diye yedirdiğin yem, genetiği değiştirilmiş mısır hepsi ithal. Hayvan cinslerini saymıyorum bile. Yediğin domatesin,salatalığın tohumları ithal. Onu geçtim ekmeğin buğdayını bile ithal etmeye başladık. Allahtan bir zeytinimiz kaldı. Yakında onlarıda kesmeye başlarız diye endişeleniyorum.
İşe gideceksin, bindiğin tüm araçlar,içine koyduğun tüm yakıtlar hepsi ithal.
Telefonla konuşuyorsun, konuştuğun telefon ithal. Kullandığın şebeke yabancıların.
Kahve içeceksin, oturduğun yer yabancı marka.
Akşam yemeği yemeye oturdun,yediğin et bile ithal.
Sanayi diyoruz, girdi ve aramalların çok büyük bir kısmı ithal. Yerli diye aramal aldığın tüm firmalar yurtdışından ithal ederek sana veriyor.
Tekstilde iyiyiz diyoruz, makinalarını geçtim, çoğu fason. Yani yabancı markalara çalışıyor. Ya da yabancı markaların taklitlerini yapıyor. Yurt dışına sattığımız kendi markamız yok denecek kadar az.
Bilim üretmesi gereken üniversitelere bakıyoruz, doğru düzgün bilimsel çalışma yok. Olanların çoğu alıntı, ya da etkilenerek yapılmış çalışmalar. Ha buna rağmen bilimsel çalışma sayımız olması gerekenin çokta altında. Bu sistemsizlik ve kaynak yetersizliği ile bilim üretmekte mümkün değil malesef.
Bu örnekleri bir gün içerisinde karşılaştığım durumlardan çıkardım. İnanıyorum ki sizler de kendi yaşamlarınızda bunlardan çok karşılaşıyorsunuzdur. Yalnızca bakın.
Hayatımızın her alanında, bu kadar dışa bağımlı olarak yaşadıktan sonra, Nasıl yerli ve Milli olunur onu da bilemiyorum.
Üretmeden, sadece tüketerek yerli ve milli olunmaz.
Herşeyi kendimiz yapamayız bu bir gerçek. Ama ülke olarak yapabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz,katma değeri yüksek bir alan belirleyip, dünya ile rekabet etmemiz mümkün. Biz bu insan gücüne sahibiz. Yeter ki doğru planlayıp buna yönelik hedefler belirleyelim.
Dünyada Milliyetçilik akımları yükseliyor. Ya da yükseldiği söyleniyor. Bunu herkes duymuştur. Konjonktürel olarak bakıldığında evet olabilir. Bunun nedeni Dünyanın küreselleşmesi ve iletişimin çok yaygınlaşmasından kaynaklı. Buna tepki olarak toplumlar, kendi kültürlerini koruma refleksi gösteriyor. Bu da gayet doğal diye bakıyorum. Ancak bence bu geçici bir süreç. Toplumlar bir irleri ile iletişime devam ettikçe, birbirlerini anlamaya başladıkça, birlikte neler yapabileceklerini keşfettikçe, birbirlerini tehdit olarak görmekten vazgeçeceklerdir. Ve Milliyetçilik akımları zayıflayacaktır. En azından toplumlar nezdinde böyle olacaktır. İdareciler bazında ne olur onu bilemem.
Yani demem o ki, konjonktürel milliyetçilikle fazla zaman harcamayalım. Toplum olarak yerli ve milli olmak istiyorsak üretim modeli bir ekonomiye geçmemiz şart. Bunun alt yapısını kuralım. Planlarımızı buna göre yapalım.
Eğer Dünyada başarılı ve etkin olmak istiyorsak.
Dilden çok, el ve gönüle bakın
Benden bu kadar birazda siz düşünün.
Esenlikle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder