28 Şubat süreciydi.Biz üniversite öğrencisiydik. O zaman kendini Ülkenin sahibi sananlar,kendi ütopyalarındaki yönetim anlayışını dikte etmeye çalışıyorlardı.Bırakın başörtüsünü, okula sakal bıyıkla gelen akademisyen öğrenci kim varsa kapıdan geri çevriliyordu.
O zamanlar bizim dekan başörtülü bir asistan arkadaşı kütüphaneye kilitlemiş,arkadaş sabaha kadar yardım beklemişti.Olay okulda duyulduğun zaman,kendini Demokrat hisseden herkes okulun girişinde toplanıp olayı protesto etmiştik.O arkadaşların içinde,siyasal İslamcısı,solcusu,sosyal demokratı,demokratı,cemaatçisi geniş kesimden insanlar vardı.O zamanlar biz Ülkenin kötü çocukları ilan edilmiştik.
Halbuki talebimiz, daha fazla özgürlük,daha fazla İnsan hakları,daha fazla Demokrasi idi.
Devir değişti; Yıl 2007 iktidar 5 senedir kendilerini İslamcı kabul edenlerin elinde.Ergenekon davaları yeni başlamıştı. Ergenekon denen örgüt,neredeyse Ülkenin tüm karanlık işlerinden sorumlu tutuluyordu.Emekli muvazzaf askerler,akademisyenler,gazeteciler her kesimden insanlar bu örgüte üye algısı oluşturuluyordu.Hatta bir ara biraz özgürlük diyen olsa hemen darbeci diye yaftalanıyor,her gün yeni bir tutuklanacklar listesi gazetelerde yayınlanıyordu.Bazende tehdit edilip yakında senide tutuklayacaklar deniliyordu.Arkası da geldi zaten,Balyoz,oda tv,casusluk davaları filan.
O zamanlar da kendisini Ülkenin sahibi sanmaya başlayan İslamcı iktidar ve Cemaat, bu davalarda adaletsizlik var,hukuku çiğniyorsunuz,her muhalefet edeni bu torbaya dolduruyorsunuz ve tehditle susturmaya çalışıyorsunuz dediğimizde,siz darbecileri mi savunuyorsunuz diyorlardı.
Bizim yine talebimiz,adil yargılama,özgürlüklerin keyfi kısıtlanmaması,İnsan haklarının çiğnenmemesi idi.
Yıl 2013 Gezi parkı eylemleri başlamıştı.(Bu eylemleri daha sonra yazacağım) İnsanlar yaşam alanlarını ve yaşam şekillerini devletin karışmaması için eylem yapıyorlardı. Artık Ülkenin tek sahibi biziz anlayışı iktidar partisine iyice yerleşmişti.Ülkeyi yönetenler bu eylemleri kriminalize etmek için elinden gelen çabayı harcıyordu. Bizler üniversitede bu eylemleri desteklemekle suçlanıp baskı altına alınmaya çalışılıyorduk.Çünkü eylemlere giden öğrencilerimize izin verdiğimiz söyleniyordu.Hatta tehdit eden yöneticiler görüyorduk.Fikirlerimizin özgürce söylenmesi zor olan zamanlardı.
Tehdit içeren sözler söyleyen bir idareciye;28 Şubat sürecini hatırlatıp,daha öncede özgürlükleri savunan bizler,bu Ülkenin kötü çocukları ilan edilmiştik. demek ki devletin sopası aynı, adece sopayı tutan eller değişmiş. dediğimizde ortam buz kesilmişti.
Oysa ki taleplerimizde değişen bişey yoktu.Daha fazla özgürlük,daha fazla İnsan hakları,daha fazla Demokrasi, Hala daha temel İnsan hakları ve özgürlüklerle Demokrasi çabalarını artması beklenirken Gezi eylemleri kriminalize edilmeye çalışılıyor.
Yıl 2014, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları yapılmış. Anayasa,yasa ve hukuk ayaklar altına alınmış.Yolsuzlukla suçlanan iktidar, İslami bir cemaati suçlu ilan etmiş. Devletin tüm aygıtları ile üstüne gitmiş ve gidiyor. Ayrıca kendisini sol olarak tarif edenler,kendilerini mağdur ettiğini düşündüğü İslami cemaate,yapılan onca hukuksuzluğa rağmen intikam duygusu ve oh olsun edasıyla görmezden gelmekte. Yani kendilerine yapılan hukuksuzluklar bir başkasına yapıldığında destek çabasındalar.
Biz yine, adalet,daha fazla özgürlük,daha fazla insan hakları,daha fazla Demokrasi demeye devam ediyoruz. Bu defa da cemaatçi olarak yaftalanmaktayız.
Bu genç sayılabilecek yaşta, Siyasal islamcı olduk,darbeci olduk,solcu olduk,cemaatçi olduk.Allah sonumuzu hayr etsin bakalım daha neler olacağız.Bir Demokrat olamadık.
Her kesim kendine Demokrat olunca, biz asla Demokrat olamayacağız anlaşılan.
Eyvallah
27 Nisan 2015 Pazartesi
11 Nisan 2015 Cumartesi
KORKUYORUM
Korkuyorum. Daha önce hiç olmadığı kadar korkuyorum.
Kaybedecek şeyi olanlar korkar derler. Düşünüyorum kaybedecek neyim var ki korkmaya başladım? Aslında benim korkum kendimle ilgili değil. Mal mülk, makam mevki ile hiç ilgili değil.
Galiba korkum hiçlikle ilgili. İnsanın kendisini tamamlayamamasından kaynaklı bir korku. Ama düne göre bugün daha fazla hissediyorum bu duyguyu. Belki de yaşlılık emareleri.
Korkuyorum çünkü gelecek nesillerimize,çocuklarımıza daha hür,daha müreffeh,daha insanca şartlarda yaşayabilecekleri bir dünya bırakamayacak olmaktan.
Ölmesin hiç bir çocuk, bakın ölmesin diyorum ne kadar geniş tutuyorum. Demiyorum ağlamasın,gözlerine korku dolmasın, ne yiyeceğim,be giyeceğim diye düşünmesin demiyorum.
Utandım kendimden,insanlığımdan. Daha ölmelerinin bile önüne geçememişiz. Kimisi savaşlarda ölüyor Ortadoğuda,kimisi açlıktan ölüyor afrikada, Hatta kimileri sokaklarda öldürülüyor ve biz üstlerinde tepiniyoruz.
Yaşayanları da nasıl bir dünya vaadediyoruz,nasıl ve hangi değerlerle büyütebiliyoruz.
Öldürme diyeceğiz, ama hergün birileri baş kesiyor can alıyor değerim diyerek diyecek.
Çalma,başkasının malına göz dikme diyeceğiz, birileri zevki sefa sürerken aç olanları gösterecek bize.
Yalan söyleme diyeceğiz, dönecek bize diyecek ki sen yalan söylemedin mi diyecek.
Zorda olana yardım et diyeceğiz, ben nerden bileyim belki ben ondan daha zordayım diyecek.
Bilim insanı ol,bilimle uğraş diyeceğiz, bilim burda para etmiyor diyecek.
Sanatla uğraş desek, o kadar zenginmiyiz diyecek.
Yüreğinde sevgi büyüt, barış içinde yaşa diyeceğiz, Hayır benden olmayanı sevemem diyecek.
Korkuyorum işte yaşanılamaz bir dünya bırakıp gitmekten. Güzel şiirler,güzel hikayeler,güzel öğretiler yada güzel oyunlar bırakamamaktan.
Korkuyorum haksızlık karşısında sesimin, nefesimin yetmemesinden.
Tüm benliğimle karşı durmak istiyorum, istismar edenlerin önünde ama yetemiyorum.
Aslında yalnız olmadığımı da biliyorum. bu düşünce biraz ferahlatıyor beni. Ama tek başıma yetemiyorum,yetemeyeceğimi de biliyorum. Birlik olmak lazım örgütlü olmak lazım korkmamak için.
Ve şimdi tüm gücümle sesleniyorum.
SESİMİ DUYAN VAR MI?
Esenlikle Kalın.
Kaybedecek şeyi olanlar korkar derler. Düşünüyorum kaybedecek neyim var ki korkmaya başladım? Aslında benim korkum kendimle ilgili değil. Mal mülk, makam mevki ile hiç ilgili değil.
Galiba korkum hiçlikle ilgili. İnsanın kendisini tamamlayamamasından kaynaklı bir korku. Ama düne göre bugün daha fazla hissediyorum bu duyguyu. Belki de yaşlılık emareleri.
Korkuyorum çünkü gelecek nesillerimize,çocuklarımıza daha hür,daha müreffeh,daha insanca şartlarda yaşayabilecekleri bir dünya bırakamayacak olmaktan.
Ölmesin hiç bir çocuk, bakın ölmesin diyorum ne kadar geniş tutuyorum. Demiyorum ağlamasın,gözlerine korku dolmasın, ne yiyeceğim,be giyeceğim diye düşünmesin demiyorum.
Utandım kendimden,insanlığımdan. Daha ölmelerinin bile önüne geçememişiz. Kimisi savaşlarda ölüyor Ortadoğuda,kimisi açlıktan ölüyor afrikada, Hatta kimileri sokaklarda öldürülüyor ve biz üstlerinde tepiniyoruz.
Yaşayanları da nasıl bir dünya vaadediyoruz,nasıl ve hangi değerlerle büyütebiliyoruz.
Öldürme diyeceğiz, ama hergün birileri baş kesiyor can alıyor değerim diyerek diyecek.
Çalma,başkasının malına göz dikme diyeceğiz, birileri zevki sefa sürerken aç olanları gösterecek bize.
Yalan söyleme diyeceğiz, dönecek bize diyecek ki sen yalan söylemedin mi diyecek.
Zorda olana yardım et diyeceğiz, ben nerden bileyim belki ben ondan daha zordayım diyecek.
Bilim insanı ol,bilimle uğraş diyeceğiz, bilim burda para etmiyor diyecek.
Sanatla uğraş desek, o kadar zenginmiyiz diyecek.
Yüreğinde sevgi büyüt, barış içinde yaşa diyeceğiz, Hayır benden olmayanı sevemem diyecek.
Korkuyorum işte yaşanılamaz bir dünya bırakıp gitmekten. Güzel şiirler,güzel hikayeler,güzel öğretiler yada güzel oyunlar bırakamamaktan.
Korkuyorum haksızlık karşısında sesimin, nefesimin yetmemesinden.
Tüm benliğimle karşı durmak istiyorum, istismar edenlerin önünde ama yetemiyorum.
Aslında yalnız olmadığımı da biliyorum. bu düşünce biraz ferahlatıyor beni. Ama tek başıma yetemiyorum,yetemeyeceğimi de biliyorum. Birlik olmak lazım örgütlü olmak lazım korkmamak için.
Ve şimdi tüm gücümle sesleniyorum.
SESİMİ DUYAN VAR MI?
Esenlikle Kalın.
4 Nisan 2015 Cumartesi
Bağlamından Kopan ÜLKE
Kainatın işleyişi belli kurallar çerçevesinde yürür. Şayet yerçekimi kanunu olmasa idi her şey havalarda uçuşurdu. Yer yüzünün derli toplu durmasını sağlayan, zemin kavramının oluşma sebebi bu güç. Olmadığını hayal edin. İnsanlık diye bir şey olmazdı herhalde.
Cisimlerin bir zemini olduğu gibi, fikirlerin,düşüncelerin ve söylemlerinde bir zemini var. Olmasa fikirlerde bir yere tutunamaz ve havalarda uçuşuyor olurdu. Fikirlerin tutunma zemini ise bilimdir. Şayet bilim fikri tutamıyorsa, fikrin tutunma zemini ise inançlardır. İnançlar hiç bir zaman bilimin önüne geçmez, geçerse o inanç batıl duruma düşer.
Bilim kısaca evreni yada olayları anlamaya çalışırken deney ve gerçekliğe dayanan yasalar çıkaran bilgiler sistemi diye özetlenebilir. Ancak bilim her zaman doğruyu söyler diye bir kural yoktur. Onun için eleştirme yada tartışma önelidir. Yeter ki bilimsel bir zeminde olsun. Bilimsel bir zemine oturmuyorsa orda kaos hakim demektir
Bilime dayanmayan fikir,yasa ve medeniyetler yok olmaya daima mahkumdur.
Tam da sözü bu noktaya getireceğim. Ülkemizin içinde bulunduğu durum aynen budur. Ülke bilimsel zeminden uzaklaşmış bağlamını yitirmiştir. Zemini olmaması, düşünce fikirlerin havada uçuşmasına ve bir kargaşa ortamının oluşmasına sebebiyet vermekte. Bu böyle devam ederse kimse kimseyi anlayamayacak hale geleceğiz. Kardeş kardeşe,dost dosta, akraba akrabaya düşman gözüyle bakmaya başlayacak. Lütfen söylemlerimizin bir zemini olsun.
Bilimsel bir zeminin olmaması düşünce ve söylemlerin havada uçuşmasına ve insanların bilinçsizce taraf olmasına sebep oluyor.Bilimsel zeminde bir fikir söylesen fikrini itibarsızlaştırmak için sen zaten o taraftansın gibi söylemlerle etkisiz kılma çabası var. Herkes birbirine soruyor bu hangi taraftan diye.Düşünme yok,fikir yok, vicdan hiç yok.Ne ara oldu bu toplum böyle anlamak mümkün değil
Taraf olmak kötü bir şey değildir. Ama taraf olmak kutuplaştırıyorsa, birbirinizi dinlemenize ve anlamanızı engel oluyorsa orda bir sorun var demektir. Bu dilden toplum olarak uzak durmalıyız. Çünkü olan yine bize ve bizim insanımıza oluyor. Bundan çıkar devşirenler keyiflerine bakmaya devam ediyorlar.
Bulanık suda balık avlamak diye güzel bir tabir var. Suyun bulanmasına izin vermeyelim. Bilimsel zemini olmayan tartışmaları kaale almayalım. Bilim rehberimiz olsun. Birbirimizi dinleyelim anlamaya çalışalım. Kalıplaşmış cümlelerden çıkalım birilerinin bizden beklediklerini değil,kendi hür irademizle düşüncelerimizi kırmadan söyleyelim.
Son olarak; Bizler çok büyük badireler atlatmış bir toplumuz. Bu badireleride atlatırız. Yeter ki aklımızı bilim, kalbimizi inançla dolduralım.
Hoşçakalın.
Cisimlerin bir zemini olduğu gibi, fikirlerin,düşüncelerin ve söylemlerinde bir zemini var. Olmasa fikirlerde bir yere tutunamaz ve havalarda uçuşuyor olurdu. Fikirlerin tutunma zemini ise bilimdir. Şayet bilim fikri tutamıyorsa, fikrin tutunma zemini ise inançlardır. İnançlar hiç bir zaman bilimin önüne geçmez, geçerse o inanç batıl duruma düşer.
Bilim kısaca evreni yada olayları anlamaya çalışırken deney ve gerçekliğe dayanan yasalar çıkaran bilgiler sistemi diye özetlenebilir. Ancak bilim her zaman doğruyu söyler diye bir kural yoktur. Onun için eleştirme yada tartışma önelidir. Yeter ki bilimsel bir zeminde olsun. Bilimsel bir zemine oturmuyorsa orda kaos hakim demektir
Bilime dayanmayan fikir,yasa ve medeniyetler yok olmaya daima mahkumdur.
Tam da sözü bu noktaya getireceğim. Ülkemizin içinde bulunduğu durum aynen budur. Ülke bilimsel zeminden uzaklaşmış bağlamını yitirmiştir. Zemini olmaması, düşünce fikirlerin havada uçuşmasına ve bir kargaşa ortamının oluşmasına sebebiyet vermekte. Bu böyle devam ederse kimse kimseyi anlayamayacak hale geleceğiz. Kardeş kardeşe,dost dosta, akraba akrabaya düşman gözüyle bakmaya başlayacak. Lütfen söylemlerimizin bir zemini olsun.
Bilimsel bir zeminin olmaması düşünce ve söylemlerin havada uçuşmasına ve insanların bilinçsizce taraf olmasına sebep oluyor.Bilimsel zeminde bir fikir söylesen fikrini itibarsızlaştırmak için sen zaten o taraftansın gibi söylemlerle etkisiz kılma çabası var. Herkes birbirine soruyor bu hangi taraftan diye.Düşünme yok,fikir yok, vicdan hiç yok.Ne ara oldu bu toplum böyle anlamak mümkün değil
Taraf olmak kötü bir şey değildir. Ama taraf olmak kutuplaştırıyorsa, birbirinizi dinlemenize ve anlamanızı engel oluyorsa orda bir sorun var demektir. Bu dilden toplum olarak uzak durmalıyız. Çünkü olan yine bize ve bizim insanımıza oluyor. Bundan çıkar devşirenler keyiflerine bakmaya devam ediyorlar.
Bulanık suda balık avlamak diye güzel bir tabir var. Suyun bulanmasına izin vermeyelim. Bilimsel zemini olmayan tartışmaları kaale almayalım. Bilim rehberimiz olsun. Birbirimizi dinleyelim anlamaya çalışalım. Kalıplaşmış cümlelerden çıkalım birilerinin bizden beklediklerini değil,kendi hür irademizle düşüncelerimizi kırmadan söyleyelim.
Son olarak; Bizler çok büyük badireler atlatmış bir toplumuz. Bu badireleride atlatırız. Yeter ki aklımızı bilim, kalbimizi inançla dolduralım.
Hoşçakalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)